9 Eylül 2009 Çarşamba

çalınan hayaller

Eşimle hayaller kurduğumuz akdenizin mavisini boydan boya gören Küçük bir tepecikti, Baktığında aşağıda portakal limon ağaçlarının yemyeşil bağların denize kadar uzandığını sanırdınız…Evimizi buraya kuracaktık köyün belki biraz uzağındaydı ama emekli bir çift için harika olacağını düşünüyorduk…Henüz 33 yaşındaydım ama bu dede yadiğarı babadan kalma bağda boy boy torunlarımın koşturduğunu düşündükçe yüzüme bir gülümseme yayılır mutlu günlerin hayaliyle yaşama dört elle sarılırdım… Emekli olunca ne yapacağımızı soranlara şevkle anlatıyorduk neler yapacağımızı…Eşim emekli olunca, hayallerimizi gerçeğe döndüremeden yaşam savaşı içine düştük iki evladımızda aynı anda Üniversiteyi kazanmıştı,1 yıldır eşim ve çocuklarım Ankarada ben Mersin`deydim,bu ayrılığa daha fazla dayanacak gibi değildi kendimi darmadağın olmuşuz gibi hissediyordum… Geleceğimize destek olsun diye açtığım küçücük bebe mağazasını ani bir kararla devredip Ankara`ya taşındım çocuklarımın ve eşimin yanında yerimi aldım…Omuriliğimde çatlama vardı zor yürüyordum hareketlerim kısıtlıydı,buna rağmen çalışıyor çocuklarımın bir an önce okullarının bitmesi için dualar ediyordum…Sabah işe gitmeye hazırlanıyordum ki telefon çaldı! Arayan büyük eltim`di… Heyecanla bana Mersinden yeni döndüğünü BELEN BAĞ`ı satın aldığını anlatıyor anlatıyordu,kulaklarım çınlamaya başladı sapsarı kesilmiştim yere yığılacak gibi oldum,telefon sesine yanıma gelen eşim halimi görünce elimden tutup koltuğa oturttu…Telefon kapandığında gözyaşları içinde kalmıştım…Eşime sesim çıktığı kadar bağırıyordum NASIL olur bu!!! Orası babamın babana emanet ettiği bir yer, Baban böyle bir şeyi nasıl yapar hangi vicdana sığar bu!!!Yıllarca meyvesini yediniz üzümünü sattınız emanete ihanet dedikleri bu olsa gerek…Eşim üzgün şaşkın “ Yabancı değil abimlere vermiş onun yerine bizde 3 incirin oradan yer ayırır oraya yaparız evimizi üzülme“ diyordu..O günlerde bu sahtekarlığı bozacak ne mali gücüm nede sağlığım müsait değildi mecburen yutmak zorunda kaldım…Yıllar geçti bu olayı unutamıyor o tapunun nasıl çıkarılabildiğini anlamaya çalışıyordum… Tesadüf bazen kısmet insanın ayağına gelirmiş. oğlumun okulu bitmiş kızımında bitmek üzereyken Mersine yeniden taşındık..Evimiz tapu dairesine kapı komşu gibiydi,İlk iş tapu müdürünü arayıp olayı anlatmak oldu, Adam şaşkın inanmaz bir halde beni dinledi ve kayıtları istedi,Tapuda yüzünü bile görmediğim ben doğmadan yıllar önce ölmüş olan Büyükbabam,bağ`ı Kayınpederime devretmiş görünüyordu o da büyük gelinine satış yapmıştı…müdürün odasından çıkarken olayı dinleyen bir memur arkadaş önümü kesip “Sizinle bir dakika görüşebilirmiyiz“ dedi..“Tabi buyrun ne söyleyecektiniz!“ Hanımefendi eltinizin burada çalışan bir komşusu vardı 3 bin lira karşılığında ne yaptıysa o kadın yaptı.“ Peki şimdi nerede o bayan?… “ Hataya tayini çıktı defolup gitti“ Olay anlaşılmıştı…Kayınpederime bu işi neden yaptığını mutlaka sormalıydım sordumda aldığım yanıt…Kusura bakma kızım, oldu bikere, ortanca kaynını evlendirmek için para gerekiyordu o sırada gelin çıktı geldi bize ölünceye kadar bakacaklarını yakın olmak istediklerini söyleyince baba yüreği işte kaynananında baskılarına dayanamayıp verdim elime para filan da geçmedi ya neyse bir buz dolabı alıverdiler işte! çok pişmanım çok! alanda sattıranda ,bir oldular yüzüme bile bakmıyorlar ama iş işten geçmiş oldu…
aylar sonraydı öğleye doğru kayınpeder çıkageldi yemekten sonra anlatmaya başladı… Küçük oğlunu askere yolcu etmekten geliyormuş en büyük oğlu cebine ikibuçuk lira koymuş onuda düşürmüş “köye gidecek dolmuş param yok“ dedi…İçini acıtan hikaye aynen şöyleydi… Keldöl (bu kayınpederimin çocuklarına kullandığı bir deyimdir) Şehre gidiyordu fidan ısmarladım akşam arabayla evin önünden geçtiklerini görünce sabah kapılarına gittim demir kapıdan içeri geçemedim ne kadar kapıyı çalıdımsada açan olmadı sıcağın alnında epey oturdum nafile açmadılar kapılarını, döndüm geldim bir kel`ime gitti anlatamam…Oğlum şimdi ikibuçuk lirayla aldığı yerin parasını ödediğini sanıyor o da düşmüş bir keleş oldu ki…derken ağlıyordu…Kayınpederim epey yaşlıydı çocuk gibi kandırılmaya müsait yumuşak sevecen bir yapısı vardı içim sızladı içimden geçen KUL HAKKI yemiyecektin babacım lafı boğazıma takıldı kaldı onu daha fazla üzmenin alemi yoktu…Ama ben bu olaydan çıkacak insanlık dersimi fazlasıyla almıştım …Hayallerimizi olduğu gibi çalanlar hala o toprakların üstünde oturuyorlar ilğinç bir detayda 600 yıldır yerinden oynamayan kayalar yerinden oynamış mazlum ahı mı tuttu acaba? Onlar bizim sadece hayallerimizi çalmadı sadece bana borçlu değiller torunlarıma ve onların gelecek nesillerine de borçlular bir gün gelip altına girecekleri o toprakları.. HAK DEYİNCE AKAN SULAR DURURMU Bilmem. yetim hakkı yemenin sonucu ne olur yaşayıp göreceğiz…

SON SÖZ;Adaletsizliği işleyen, çekenden daha sefildir. Eflatun

Başak Öztürk…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder